4 Nisan 2010 Pazar

Siyah, Gri, Beyaz.. Sonunda da lâl olmak..

Havanın kararmaya başladığı vakitlerdir, benim yolumun aydınlandığı vakitler..
En başından en sonuna kadar ezbere bilirim yürüdüğüm yolu.. Defalarca yürüdüm.. Bazen düştüm, bazen geri döndüm, bazen de her şeye inat devam ettim.. Değişim her zaman tek değişmeyendir diyorlar.. Doğru.. Herkes değişir vakit içinde, ama ileri ama geri yönde ama.. Evet, herkes ve her şey değişir hayatta.. Duramayız bir türlü.. Huzur bulamaz ruhumuz eğer durursak.. Bilmiyorum, belki de durmak hatta olduğun yerde dönmek asıl erdem olan, bize anlatılanın aksine.. Daima ileri giden bir hayatta, aslında ileri gittiğin yolun seni geriye götürdüğünü fark etmek garip gelse de duramazsın.. Durduramazsın kendini.. Başının ağrımasına, kulaklarının üşümesine, gözlerinin artık bulanık görmesine aldırmadan devam etmek istersin yola.. Çözülmeye başlayan dizlerine inat edercesine..


Kapalı kutu..
Bir zamanlar böyle tanımlıyorlardı beni.. Anlaşılamayan, anlatmayan, kimseyi de yaklaştırmayan.. Neden bilinmez.. Herkes yakına gelince de işler değişti.. Kimseler bakmaz oldu benden tarafa.. O zaman öğrendim aslında açık olmanın iyi olmadığını.. Ne zaman ki açıldım.. Ne zamanki birilerine aslolanı anlattım asıl o zaman gördüm yakına gelenlerin gerçek yüzünü.. Kimse günahsız değildir.. Herkesin bir sırrı vardır saklamaya yemin ettiği.. Ve o sırdır insanları karartan beyaz yüzlerinin aksine.. Kim ki yüzüne gülümserse bil ki esas düşmanlarının arasındadır o kişi.. Kim ki sana kucak açarda sana dostmuş gibi sıcak ve içten davranırsa o taraftan bekle hançeri.. Daha öncede dediğim gibi.. Kimseye aldanıpta arkanı dönme.. Çünkü o parıltı gülüşten değil de eldeki hançerden geliyor olabilir..

Siyah, Beyaz, Gri..
Hangi bölgede yaşıyorsunuz? Ben hangi bölgede yaşadığımı çok iyi biliyorum.. Ben siyah olan yerlerdeyim.. Aslım bundan ibaret.. Siyah içime işlemiş aslında ben siyahım ya da aslında siyah ben.. Fark etmiyor.. Sonuç olarak siyahtım, siyahım ve hepte siyah kalacağım.. Beyaz veya griymişim gibi davranmaya çalışsam da sırıtıyor altındaki asıl rengim.. Vakt-i zamanında bölünmüştüm.. Siyahlığımı dışladım yıllar boyunca.. Sonradan öğrendim.. O en yakın dediklerim daha rahat canımı yakabilmek için ayırmaya çalışmış beni aslolan benden.. Ben siyahım.. Bütün yaptıklarım, sırlarım, günahlarım ve her hücremde gezen kanımla.. Ben siyahım ve bunu kabul ettiğim gün kendime gelip, yıllar sonra ilk defa gerçekten gülümsedim.. Beyaz olmak çok zor bir şey.. Hiç mi sırrınız yok, hiç mi yaptığınız kötülük, işlediğiniz suç yok.. Mutlaka var.. Siz her ne kadar aklamaya çalışırsanız çalışın oradalar.. Kimseye anlatmadıklarınız kemiriyor esas sizi.. İçten içe de biliyorsunuz işe yaramadığını.. Fark edildiğini.. Yine de saklamaya çalışıyorsunuz.. İşte tamda bu yüzden sizler grisiniz.. Hayat hep iki uçlu sorunlar arasında boğulmuş geçiyor.. Seçimlerinizden hep şikâyetçisiniz.. Keşkeler almış başını gidiyor.. Ne siyah ne de beyaz böyle değil.. Beyazlar saftırlar.. Temizdirler sanki daha dün doğmuş gibi.. Siyahlarsa kabul eder zaten kendi çelişkilerini ve cevaplar sizin cevaplamaya korktuğunuz soruları.. Seçimlerinin ve sonuçlarının farkındadırlar.. O yüzden asla yakınmazlar.. Neden bu kadar siyahı anlattım? Çünkü en iyi bildiğim yer orası.. Ne beyaz oldum nede gri.. Sadece bir süre gri kaldım.. Ama artık geri döndüm.. Hep olduğum ve olmam gereken yere siyaha.. En iyi bildiğim yere..

Saatler ve saatçiler..
Saatleri birer aksesuar olarak takmıyorum.. Zamanın kaç olduğunu bilmek içinde kullanmıyorum.. Sadece her şeye gerektiği kadar vakit harcamak için kullanıyorum.. Zamanın benim hükmüm altında olduğunu hissetmek için.. Saatçiler derviştir bence.. Sen sadece koluna takarak hissedebilirken zamanın akışını ve ona hükmetmenin verdiği hissiyatı o kişiler, saatçiler, her an bilirler bunu.. Saat takmalarına zaten gerek yoktur.. Yıllara inat yaşlanmazlar ve öldüklerine de inanmıyorum.. Bir yerlerde bekliyorlar tekrar ortaya çıkmaları gereken zamanı.. Hiçten gelip hiçliğe giderken sahip oldukları huzuru yerine gelene miras bırakarak ölmüyorlar.. Hiç saat almak veya tamir ettirmek amacı dışında sadece çayını içmek için bir saatçi dükkânına girdiniz mi? Mutlaka girin.. Orada zamanın akışının anlamını yitirdiğini gördükçe anlarsınız neden saatçilerin aslında derviş olduklarını.. O zaman anlarsınız zaman krallığındaki hükümdarlığın asıl anlamını, tiktakları..

Zaman..
Zaman dediler.. Her şeyin ilacı mı gerçekten? Her kim söylediyse yalan söylemiş.. Yok öyle bir şey.. Zaman değil yarayı iyileştiren, aklımız.. Unutmamızı sağladığı için.. Peki, neden bana hiç etkisi yok? Neden 2 yaşımdan itibaren benim için önemli olan her şeyi dün gibi hatırlıyorum? Hani zaman iyileştiriyordu? Neden o zaman bana asla ilaç olamıyor zaman? İstisnalar kaideyi bozmaz mı? O zaman asıl soru şu.. Kaç kişi gerçekten zamanla iyileştirdi yaralarını? Kalbi kırılan kaç kişi bugün unuttu kalbini kıranı? Kaçınız alacağı intikamı beklemiyor? Kaç kişi kin gütmeyecek kadar iyileştirdi yarasını ya da kin tutamayacak kadar güçsüz? Ben değilim.. Benim doğam böyle değil.. Ben unutmuyorum, unutamıyorum.. Ne kadar zaman geçtiği önemli değil.. Bana yapılanların diyetini mutlaka alıyorum.. Yaptıklarımın diyetini ödediğim gibi.. Evet.. Kinciyim ve intikamlarımı isteyen birisiyim.. Kötü müyüm peki? Kim bana kötü diyebilir ki? Kim o kadar temiz? Kim o kadar iyi? Kim kaldı geriye beyaz olan? Sadece gri olanlarsa bana kötü diyecek olan.. O zaman önce herkes kendi dibine bakacak karası ne kadar diye.. Ben zaten biliyorum kendimi ve karalığımı..

Aşk, Sevgi ve Sevgili..
Aşk nedir? İnsanlığın kafasının basmaya başladığı vakitten beri, felsefenin başlangıcından beri “Neden buradayız? Biz kimiz?” gibi sorulardan sonra en büyük sorudur bu.. “Aşk nedir?” Yok bir tarifi.. Ama.. İlk bakışta olunan ve üstüne bir şey konulmasına gerek olmayan bir şey mi aşk denilen? Yoksa emek isteyen ve karşılıklı adımlar sonunda elde edilebilen bir şey mi? Ya sevgi? Günümüzde anlaşıldığı gibi bir gün bitiyor mu? Yoksa çocukken dinlediğimiz hikâyeler, masallar ve efsanelerdeki gibi sonsuza dek sürüyor mu? Sadece boşanma istatistiklerine bakın.. O zaman anlayacaksınız aslında aşk ve/veya sevgi denilenin bugün algılanandan farklı olduğunu.. Diyen doğru demişti.. Katılmıştım konuşurken.. Bugünlerde, ister medyada ister etrafınızda, gördüklerimiz ne aşk nede sevgi.. Sadece vakit geçiriyoruz.. Sonu kimsenin umurunda değil.. İster bir hafta sürsün ister bir yıl isterse de bir ömür.. Sadece hayvani dürtüler sonucu hoşlanıyor.. Bunu sevgi ya da aşk adı altına saklayarak sevgili oluyor sonra da bir şeyler katamadığımız için birbirimize hem kendimizi hem de karşı tarafı tüketiyoruz.. Sonuç mu? Doyumsuzluk.. Kimse tam olarak doyuramıyor kendisini.. Ne yapalım değil mi? Böyle gelmiş böyle gider.. Evet.. Öyle.. Sevginin, aşkın, sevgililiğin kriterleri aynen bu şekilde; dış görünüşe, cepteki paraya, altta bulunan arabaya, o kişiye ne kadar muhtaç olduğumuza yani ne kadar çıkarımızın olduğuna bağlı oldukça katılıyorum sizlere.. Evet, bu böyle gelmiş böyle de gider.. Sıkkın ve kısır döngü halindeki sevgiler ile sevgililer arasında kendimizi kandırırız.. Ben mi? Bence değişmesin.. Böylesi benim işime daha çok geliyor, zaaflar insanların daha kolay elde edilebilir olmasına yol açıyor ve bende istediğim yer her neresi ise daha çabuk yol alıyorum..

Lâl olmak..
Sır çekilmiş gözlerle dünyayı görmek veya kesilmiş dille bütün dünya dillerini hatta ötesini konuşabilmek durumuna deniliyor.. Söylene geldiğine göre insanların sadece ağızlarından çıkan seslerle anlaşabilmesi haricinde daha birçok yol var insanların anlaşabilmesi için.. Ama kapalı bütün diğer yollar.. Hırs, inanç, para, her ne ise o istenilen veya içinde bulunulan durum işte o durum kapatıyor diğer yolları ve sadece konuşmak kalıyor geriye anlaşabilmek için.. İnkâr ediyoruz.. Asıl bu bizi zehirleyen.. Yalan söylüyoruz, birbirimizin arkasından kuyular kazıyoruz, asla ama asla asıl niyetimizi belli etmiyoruz.. Herkes gizliyor yüzünü.. Gözler bile o kadar yalanla dolmuş ki göremiyor aşikâr olanları.. Çünkü kendimizi inkâr ediyoruz.. Ben yürüdüm yollarımı.. Öğrendim kendimi.. Öğrendim herkesin aslında farklı amaçlar peşinde olduğunu.. Hatta kendimin bile.. Sonradan bana dayatılanları fark edipte vazgeçince, kendi yararıma olanlara yönelince ve kendimi olduğum gibi kabul edince açıldı gözlerim.. Bir zamanlar herkese karşı ilgili olmaya çalışan, acı çekenin yanında durup dostluğunu göstermeye çalışan ben; bir uyku süresinde aslolanı gördüm..Sırtımdaki hançerler parladılar ve görünür oldular gözüme.. İçimdeki öfkeyle beraber izledim intikam isteğimin artışını.. Sonra da kabullendim kendimi.. Siyahtım.. Rol yapmayı bıraktım.. Siyah oldum tekrar, aslıma döndüm ve yoluma devam ediyorum.. Bildiğim yolu tekrar yürüyorum.. Bir düz, bir ters.. Lâl oldum.. Soruyordunuz neden kapandın içine bu kadar diye.. Çünkü gözlemleyebiliyorum, çünkü artık görüyorum insanların asıl olan amaçlarını ve dilim tutuluyor.. Söyleyemiyorum tek bir hece.. Herkes aynı oyuna devam ederken izliyorum bir köşeden.. Asla da müdahale etmiyorum.. Çünkü biliyorum.. Yüzüme gülenlerden sakınmalıyım asıl.. Çünkü biliyorum ve görüyorum.. En yakınımdakiler asıl arkasında hançer saklayanlar.. Ve hala parlıyor o hançerler benim gözümde.. Görüyorum.. Ama ses çıkarmıyorum.. Bende kendi oyunumu oynuyorum.. Siyah olmam bu yüzden belki de.. Belki de siyahın ben olması bu yüzden.. Bilmiyorum.. Tek bir bildiğim var.. Ben sizlerden daha dürüstüm.. Saklamıyorum, söylüyorum.. Her şeyi hem de.. Bunu kim nasıl anlarsa anlasın.. Bir kişi gider, bin kişi gelir.. Ben açık açık belli ediyorum siyah olduğumu.. Bu yüzden de.. Siz kapanmak olarakta tarif etseniz, açılmak olarakta, belki de düşman olmak ya da hain olmak olarakta tarif etseniz ya da kötü deseniz de benim için.. Ben olduğum şeyin farkındayım aksinize.. Bu ben olduğum içinde bir daha değilmiş gibi davranamam sizin gibi..

Sonuç olarak..
Havanın kararmaya başladığı vakitlerdir, benim yolumun aydınlandığı vakitler.. En başından en sonuna kadar ezbere bilirim yürüdüğüm yolu.. Defalarca yürüdüm.. Ben hep siyahtım, hep siyahım.. Artık, artık lâl oldum..